Niksar Kalesi

Pers İmparatorluğu’nun sona ermesiyle kurulan Pontus Krallığı döneminde Caberia adıyla anılan Niksar; Sayfiye alanlarına pek çok tapınak, saray ve yerleşim birimi inşa edilmiştir. MÖ 72 yıllarında Romalılarla Pontuslular arasında cereyan eden Mithridat savaşlarının üçüncüsü Niksar’da yapılmış ve şehir Romalıların eline geçmiştir. Romalılar, şehre Neocaesarea (Kayser'in yeni şehri) adını vermiş ve Niksar ismi Neocaesarea'dan dönüşmüştür.
Niksar, Romalılar döneminde ayrıca DiospolisSebaste isimleriyle anılmıştır. 1672 yılında Niksar’a gelen Evliya Çelebi ise Seyahatname’sinde Niksar ismi hakkında uydurulan şöyle bir hikayeyi nakleder;
« Bu Niksar'ın doğusu Nik Hisar, yani iyi hisar olup hafifletmek suretiyle yanlış olarak Niksar denir. »
demektedir.

Ali Paşa Camii

Tokat Cumhuriyet Meydanının güneyinde yükselen cami, Tokat’taki en büyük Osmanlı anıt eseridir. Sultan 2. Selim zamanında Ali Paşa tarafından 1572 yılında yaptırılmıştır.
Ali Paşanın Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Beyazıt’ın Damadı olduğu söylenmektedir. Ali Paşanın eşi ve Oğlu Mustafa Bey’in türbeleri de cami avlusundadır. 16. yüzyıl Osmanlı cami mimarisinin özelliklerini taşıyan ve Mimar Sinan ekolünde yapılan camiinin kare olan ana mekanı üzerinde tek kubbesi ve tek minaresi vardır.
Tamamı kesme taştan yapılan cami, Cumhuriyet alanında toplu ve büyük bir blok olarak göze çarpar. 8 kolon üzerinde 7 kubbeli son cemaat yeri, avlusunda Ali Paşanın eşi ve Oğlu’na ait 2 türbe bulunmaktadır. Ana mekanın kıble dışında kalan diğer 3 duvarında karşılıklı mahfiller yer alır. Bunların kuzey yönündekiler oda şeklindedir. Kesme taştan kemerli olarak yapılmış mahfillerin üst kısmında kadınlara ait bölümler vardır. Kubbe kaidesinde 8 gen kasnakta ve duvarlarda pencereler olan camiinin stalaktitli mihrap ve minberi sarı ve gök mermerden yapılmıştır. 19. yüzyıl boyama buket desenleriyle yapılan iç süsleme (kalem işi)  camiinin yapıldığı 16. yüzyıl ile bağdaşmamaktadır.
Osmanlı geleneğine göre öldürülen Devlet adamlarının yaptırdıkları eserler için kitabe konulmazdı, bu nedenle camide kitabe yoktur. Ancak Ali Paşa avluya yaptırdığı türbesine mezar kitabeleri  koydurarak ismini dolaylı olarak camiye mal etmiştir.
 

Gök Medrese

Anadolu Selçuklularının önemli yapıları arasında sayılan Gök Medrese’nin kitabesi yoktur. Ancak, Muiniddin Süleyman Pervane’nin etkin olduğu dönem göz önünde bulundurularak yapımının 13. yüzyılın üçüncü çeyreğinde yapılmış olduğu kabul edilmektedir. İbni Bibi, Pervane için şunları söylemektedir: 1243 Kösedağ Savaşı yılında Selçuklu ordusu yenilince Moğollarla Muiniddin Süleyman Pervane diplomatik ilişki kurmuştur. Moğollar onu çok beğenmiş ve başka kimseyle muhatap olmamıştır.”   Selçuklu sultanları ile Moğollar arasında devlet işlerini yöneten vezir Pervane, bilginleri ve şeyhleri korumuş, hatta “Mevlana Celaleddin-i Rumi ile dostluk kurmuş bir kişi” olarak tanımlanmaktadır. Bu dostluğun ileri bir düzeyde olduğu Menakib-ül Arifin ve Fi-hi Mafih adlı kitaplardan anlaşılmaktadır. Mevlevilikle ilgili en eski iki kaynak olan bu kitaplarda Muiniddin Süleyman Pervaneye Mevlana Hazretlerinin övgülerini ve Pervanenin talebi üzerine Hazreti Mevlananın Fahreddin-i Iraki isimli bir halifesini Tokat’a gönderdiği onun için bir dergâh yapıldığı ve Mevleviliğin henüz Mevlana hayattayken bu kente ulaştığı ifade edilmektedir. Gök Medresenin Şifahane olarak 18. yüzyıla kadar kullanıldığı vakfiye kayıtlarından anlaşılmaktadır. Medrese halk arasında Pervane Medresesi, Kırkkızlar Medresesi, Darüşşifa, Bimarhane gibi adlarla anılmıştır.

Tokat Kalesi

Tokat Kalesi’nin kuruluş tarihine ve ilk kullanım dönemlerine ilişkin elde kesin bilgiler bulunmamaktadır. Fakat konumundan, plan özelliklerinden, yapım tekniği ve adının geçtiği kimi tarihsel olaylardan yola çıkılarak, yapının MS 5. ya da 6. yüzyıllarda yapılmış olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu bulgulara ve çıkarımlara kalenin Evdoksia, Endoksia, Dokia gibi adlarla anılması eşlik etmektedir.

Surların üzerinde yükseldiği sarp kayalık aslında doğal bir kaledir. Bugün kim olduklarını bilmediğimiz ilk yerleşimcilerini ve Komana Pontika’dan (Gümenek) göçen kimi Hıristiyan grupları buraya yerleşmek için çeken de bu özellik olmalı.

Komana’nın 9 km batısındaki bu sarp kayalık, bir yandan Sivas yönündeki dar Kızıliniş Geçidini kontrol ettiği, öte yandan da dik Gıjgıj Tepe sayesinde kaleye ulaşan yolu kolayca denetleme olanağı verdiği için oldukça güvenli bir noktadır. Buna, kayalığın doğal yıkımlara dayanıklı görünümünü de eklemek gerek.



Taş Han

Tokat İli, Merkezde Gazi Osman Paşa caddesi üzerinde   yer alan  Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olan Taşhan Osmanlılar döneminde 17.yyın ilk yarısında yapılmış dikdörtgen planlı, açık avlulu, iki katlı  "Şehir Hanları" tarzında inşa edilmiştir.Zemin katta avlu etrafında sıralanmış 43 oda ve wc bölümü vardır. Güney ve batı yönlerindeki odaların önüne revak yapılmıştır.diğer odalar doğrudan doğruya avluya açılmaktadır.

Mevlevihane

Mevlevilikle ilgili en eski kaynak olan Menakıb-ül Arifin kitabından anlaşıldığı üzere mevlevilik ilk defa Hazreti Mevlana hayattayken Muineddin Süleyman Pervane’nin isteği üzerine Fahreddini Iraki isimli halifesini Tokat’a göndermiş ve Pervane’nin 13. yüzyılda yaptırdığı zaviyede Mevlevilik Tokat’ta yayılmaya başlamıştır. Muhtemelen bu zaviye 15. yüzyılın sonunda Uzun Hasan’ın Tokat’ı yakması esnasında yok olmuş ve ikinci defa Bey Sokağı girişinde bulunan arsaya Sultan III. Ahmed döneminde Yeniçeri ağası Sülün Mustafa Paşa tarafından 1638’de yaptırılmıştır. Bu yapı tümüyle varlığını günümüze kadar sürdürememiştir. Yandaki bugün özel mülkiyette bulunan Mevlana hamamı girişteki taş kapı ve konaktaki hamam ve bitişiğindeki oda o dönemden kalmıştır. Bugün son onarımlarla 19. yüzyıl Tokat evlerinin mimari özelliklerini yansıtır.
İki katlı yapının zemin katı , “L”  biçimli bir koridor çevresindeki odalardan oluşan bir plana sahiptir. İkinci kat, büyük tek salon olarak planlanmıştır. Semahane olarak kullnaılan bu bölüm kubbe ile örtülmüştür, kubbenin ortası ise bitkisel motiflerle bezenmiştir. Yapı, ahşap karkas arası kerpiç dolgu kullanılarak bağdadi tarzında inşa edilmiştir.

Ballıca Mağarası

Ziyarete açılan 8 salonu 680 m. uzunluğunda ve 95 m. yüksekliğinde olan Ballıca Mağarası, dünyanın en büyük ve en görkemli mağaralarından biri. Bu doğa harikası, henüz ziyarete açılmayan ve keşfedilmemiş bölümleri ile gizemini korumayı sürdürüyor.
Ballıca Mağarası'ndaki oluşumları izlemek, doğal bir müzeyi gezmek gibi. Yaşı yaklaşık 3.4 milyon yıl olarak tespit edilen Ballıca Mağarası, şimdiye kadar tespit edilen tüm mağara oluşumlarına sahip olmanın yanı sıra, özgün Soğan Sarkıtları ile de uluslararası önem taşıyor. Mağaranın ziyarete açılan bölümlerinde dolaşmak, her adımda hayrete düşüren, heyecan veren gizemli bir yolculuğa çıkmak gibi.
Ballıca Mağarası, Tokat'ın 26 km. güney batısında yer alan Pazar ilçesinin Ballıca Köyü'nde, deniz seviyesine göre 1.085 m. rakımda yer alıyor. Pazar ilçesinden Ballıca Mağarası'na ulaşan 8 km'lik yol, Kral Yolu'na bağlanan Selçuklu Dönemi'ne ait bir köprünün yanından geçiyor. Yapımı 1238 yılına tarihlenen ve 2006 yılında restorasyon çalışmalarına başlanan Mahperi Sultan Kervansarayı da Mağara yolu üzerinde yer alıyor.
1987 yılında başlayan araştırma ve haritalandırma çalışmalarını 1995 yılında yapılan yürüme yolları ve ışıklandırma çalışmaları izlemiştir. Ballıca Mağarası, kristalleşmiş kireçtaşlarından meydana gelmiştir ve ziyarete açılan bölümlerinde 8 salon gezilebilir. Ortalama sıcaklığı 18 C ve ortalama nem oranı % 54 olan mağaranın bol oksijenli havası nefes almayı kolaylaştırmaktadır.


Mehperi Hatun Kervansarayı

Anadolu Selçukluları döneminde İç Anadolu’yu Karadeniz’e bağlayan Sivas-Tokat-Amasya-Samsun/Sinop kervan yolu üzerindedir. Pazar ilçe merkezinde bulunmaktadır. Sultan Hanları plan tipinde açık ve kapalı bölümlerden oluşan bir yapıya ve kesme taş kaplamalı blokaj duvar sistemine sahiptir. Dış duvarlarına payandalar konularak kale görünümü verilmiştir. Açık bölüm kuzey bloğundaki odalarla, doğu ve batı yönde dörtgen ayaklara oturan ikişer revaktan ibarettir. Bugün üst örtüsü tamamen ortadan kalkmış olan kapalı bölümü iki sıra ayakla üçgene ayrılmış durumdadır. Abidevi taç kapısı, Anadolu Selçuklu klasik özelliklerini taşımaktadır. Taç kapı ile kapalı bölüm giriş kapısı üzerinde birer kitabe vardır. Kitabelerine göre yapı I.Alaaddin Keykubad’ın eşi ve hayırsever birisi olan Mahperi Hatun (Huand-Hunad) tarafından yaptırılmıştır.

Sebastapolis Antik Kenti

Sulusaray ilçe merkezinde yer alan Antik kent tarihi ilk Tunç Çağında başlayan büyük bir höyük üzerine kurulmuştur. Antik Sebastapolis Kentinin kuruluş tarihi henüz kesin olarak bilinmemektedir. Bazı kaynaklarda M.Ö.  1. yüzyılda kurulmuş olduğu kaydedilmektedir. Roma İmparatoru  Traianus zamanında ( M.S. 98 – 117 ) Pontus Galaticus ‘la , Polemoniacus Eyaletlerinden ayrılarak Kapadokia eyaletine dahil edilmiştir. Bu konuya ilişkin kitabe Kapadokia  Valisi Arrian adına şehrin ileri gelenleri ve halkı tarafından dikilmiştir. Sebastapolis kelime olarak Latincedir. ( Sebasto ; büyük, ulu,azametli, polis; şehir ) “ Büyük azametli şehir “ denmektedir. Bazı kaynaklarda Herakleopolis olarak geçmektedir. Heraklaopolis, Herakles Şehri anlamına gelmektedir. Herakles Yunan ve Roma Mitilojisinde gücü kuvveti simgeleyen yarı tanrı bir varlıktır. Bu adı ile de Sebastapolis ile aynı manayı taşımaktadır. 1987 yılında Tokat Müze Müdürlüğünce yapılan kurtarma ve sondaj kazıları sonucunda elde edilen verilerle, daha önce ortaya çıkmış bulunan mimari parçalar değerlendirildiğinde kentin, Helenistik, Roma ve Bizans Dönemlerinde önemli bir yerleşim alanı olduğu anlaşılmaktadır. Comana Pontica’ da( Antik Tokat ) yapılan yüzey araştırmaları sonucu ele geçen buluntular Sebastapolis buluntuları ile büyük benzerlikler göstermektedir. Bu da söz konusu 2 şehrin aralarında yakın ilişkiler bulunan çağdaş 2 yerleşim alanı olduklarını ortaya koymaktadır.

Sulusaray Kaplıcası

Tarihi Nicepolis harabeleri arasında kaynayan Sulusaray Kaplıcası ilde ve bölgede en önemli olanıdır. 1962 yılından sonra modern tesislere kavuşmuş ve yıldan yıla ilaveler yapılmak suretiyle genişletilmiştir. Bugün 2 oteli olan kaplıca; özel banyolu, 8 kabine sahip, erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı birer adet umumi havuzlu yıkanma yerleri olan hamamı lokanta ve gazinosu ve 20 adet motelle hizmet vermekte ise de ihtiyaca cevap verememektedir.
Tesislerin 12 ay hizmet verebilecek kapasiteye getirilebilmesi çalışmaları devam etmektedir.  Kaplıca suyuna ait ilk analiz 1933 yılında yapılmış birçok özellikleri yanında 55 C olduğu tespit edilmiştir. Minarellerine göre tuzlu, sülfatlı ve hafif acı su olarak sınıflandırılmıştır. Sulusaray Kaplıcası şu an romatizmal hastalıklardan rahatsız olanlara şifa vermektedir. Atıl kapasite de çalışan kaplıcanın değerlendirilmesi halinde lokal uygulama, rehabilitasyon, metabolizma, karaciğer, safra kesesi, böbrek, mide, bağırsak, kadın hastalıklarından kür uzmanı hekim kontrolünde geniş endikasyon alanı kazandırması beklenmektedir. Kaplıcanın bulunduğu yerde sezon süresince verilen pansiyon ve konaklama yerleri, çadırları ile gelerek kamp kurmak isteyenlere de güvenliği sağlanmış kamp yerleri verilmektedir
 

Kaz Gölü

Tamamına yakını sazlıklarla kaplı olan  Kaz gölünün kıyısında akşam güneşinin batışını seyretmek yeter de artar bile. Saksağan, akleylek, angıt, alaca balıkçıl, akkuyruk, sallayan, gri balıkçıl, su tavuğu, sakarmeke, elmabaş, karnışcın, karatavuk, küçük batağan gibi onlarca çeşit kuşu barındıran Kaz gölünde sazlar arasında ilkel sallarla gezinti yapmanın heyecanını yaşamak apayrı bir zevktir. Orman Bakanlığınca Kaz Gölü Yaban Hayatı Koruma Sahası olarak tefrik edilerek avlanma yasaklandıktan sonra kuş türleri artmıştır.
Türkiye sulak alanları açısından yaban hayatı koruma sahası olarak büyük önem taşıyan Kaz Gölü, İl Çevre ve Orman Müdürü İhsan İkinci'nin girişimleri, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın destekleri ile hak ettiği yere geldi. Kaz Gölü'nün turizme kazandırılması için yapılan çalışmalarda önemli mesafeler alınırken, 2 adet kuş gözetleme kulesi, 1 adet ziyaretçi evi ve yürüyüş yolları tamamlandı. Yerli ve yabancı turistlerin dikkatini çeken gölde sazlıklar arasında yapılan kano gezisinin ise ilgi görmesi bekleniyor. Gün batımında ise yüzlerce kuşun yaptığı dans gösterileri doğa tutkunlarının dikkatini çekiyor.
Yıllardır keşfedilmeyi bekleyen Kaz Gölü'nde göç dönemlerinde yaklaşık 108 çeşit göçmen kuş konaklıyor. Kaz Gölü'nde kuluçka dönemlerini geçiren göçmen kuşların haziran ayının sonuna doğru yavruları palazlanarak uçmaya başlarken, temmuz ayı başlarında ise ilk göçler başlıyor. Kışı gölde geçirecek göçmen kuşlar ise eylül-ekim aylarında göle gelerek ilkbaharla birlikte kuzeye göç ediyor. Göçmen kuşların doğal ortamının bozulmaması için su kaynakları ve çevresel faktörler denetim altında tutuluyor. Kaz Gölü kenarında ağaçlar arasında oluşturulan yürüyüş yolunda ise kuşları daha yakından görmek isteyenler ve doğayla içi içe olmak isteyenleri bekliyor.

Reşadiye Kaplıcaları

İlçede sağaltım özellikleri taşıyan kaynaklar ilçe turizminin önemli bir parçasıdır.
Reşadiye İçmesuyu için, İstanbul Üniversitesi Tıbbi Ekoloji ve Hidro-Klimatoloji Araştırma Merkezi’nce verilen tıbbi raporda analiz sonuçları şöyledir: “48 derecede hipertermal ısı, litrede 4 gr'ın üzerinde yüksek mineral içeren kaplıcada her türlü romatizma hastalığı, ortopedik (kırık çıkık) rahatsızlıklar, ameliyat sonu sekmeler ve kadın iç hastalıkları tedavisi mümkündür.”
Suyu hafif tuzlu, ekşi, kokusuz ve renksiz olan Reşadiye Çermiği 40 - 49°C sıcaklığa sahiptir. Romatizma, çeşitli ağrılı hastalıklar ve deri hastalıklarına iyi geldiği belirtilmektedir.

Tokat Müzesi

Tokat Müzesi; 1926 yılında emekli öğretmen Halis Cinlioğlu’nun çabalarıyla toplanan tarihi eserlerin, Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerinde yer alan ve, Muiniddin Süleyman Pervane tarafından 13. yüzyıl üçüncü çeyreğinde yaptırılmış olan Gök Medrese’de toplanmasıyla kurulmuştur.
Müzenin günümüzde de içinde faaliyet gösterdiği bu anıt iki katlı, iki eyvanlı, revaklı, ortası açık avlulu plan tipine girmektedir. Bina 1976 yılında çevresindeki yapıların kamulaştırılmasıyla genişletilmiş ve 1982 yılında tekrar ziyarete açılmıştır.
Sergileme odalarında Maşat Höyük kazı eserleri, Hanözü sondaj kazısı eserleri ile Hıristiyanlık eserleri ve etnografya temelli eserler önemli bir yer tutar.
Tarihi değerleri anlamında çok önemli olan sikkeler ve süs eşyaları da müzenin nadide eserleri arasında bulunmaktadır. Tokat Müzesi çeşitlilik ve sayısal bakımdan değerlendirildiğinde çok zengin bir sikke koleksiyonuna sahiptir. Müzede ayrıca, çeşitli Anadolu medeniyetlerine ait eserler ile Ulutepe kazısı buluntuları da görülebilir.
Gök Medrese’nin yanında yer alan kalıntıda, dış bahçe ve iç bahçede çok sayıda steller, kitabeler, çeşitli İslami dönemlere ait mezar taşları, kabartma bezemeli taş eserler sergilenmektedir.

Yazmacılar Hanı

Sulusokak’a çıkarken yol üstünde göreceğimiz Gazioğlu Hanı’nın adı, buradaki özel bir üretimle birlikte değişmiştir. Bu yapı neredeyse elli yıldır Yazmacılar Hanı’dır. Bundan kırk yıl önce Tokat’ta yazmacılık başka hanlarda da yapılırdı. Tokat, o zamanlar bu alanda gerçekten çok ünlüydü. Bölgenin meyve ve bitki bereketinin simgesi olan elma, üzüm, kiraz gibi desenlerin yanında çiçek ve bitki desenlerini de sıkça görebiliriz.
Desenler ıhlamur ağacından kalıplara oyulur ve doğal boylarla bezlere baskı yapılır. Böylece yazmanın kumaşı eskir ama renkler asla yıpranmaz. Karakalem ve elvan olarak iki tip yazma basılmaktadır. Ancak; adı yazmacılıkla özdeşleşen Gazioğlu Hanı son yıllarda kapalıdır. Yazmacılar, kentin dışında sayılabilecek yeni sanayi sitesinde bir hana taşınmışlardır. Fakat, geleneksel yazmacılığı sürdürebilen esnaf sayısı da yok denecek denli azalmıştır. Tokat Cezaevi atölyesi ve Taş Han’da faaliyet gösteren Yurdanur ile Birdane kardeşler kişisel çabalarıyla gerek kalıp oymacılığı gerekse baskı çalışmalarıyla 600 yıllık bir geçmişi olan bu sanatı gençlere verdikleri kurslarla geleceğe taşımaya, ayakta tutmaya çalışmaktadırlar.
 

Hıdırlık Köprüsü - Taş Köprü

 Batıda Amasya ve Turhal’dan gelen yolları doğuya, Karadeniz’den gelen yolları da Orta Anadolu’ya bağlayan bir kavşak olan 700 yaşındaki Hıdırlık Köprüsü 5 gözlüdür. 151 m. uzunluğunda, 7 m. genişliğindeki köprü kesme taşla yapılmıştır.
Bu Selçuklu eseri, yazıtlarıyla da dönemin bir olayını aydınlatmaktadır. Eskiden üzerinde mermer bir küre bulunan kitabede,  II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in üç yıl boyunca çatışmış üç oğlu, İzzeddin, Rukneddin ve Alaeddin’in isimleri birlikte yazılmıştır. Zamanın bilginleri çatışan üç kardeşi bir eserle barıştırmayı amaçlamış, bunu da başarmıştır.
Köprünün yanındaki Hıdırlık çayırı yüzyıllardır Tokat’ın mesiresidir. Buraya, “Kümsük Sultan Tekkesi Mesiresi” diyen Evliya Çelebi, şöyle devam eder: “Cümle halk, haneleri ve yakınlarıyla gelip sefa eder.”
Köprünün yanında yer alan ve bakımsızlıktan hayli yıpranmış olan türbe, içindeki kazıma tekniği ile yapılmış bezemelerle hem geçmiş çağlara, hem de Anadolu tarikatlar tarihine ilişkin çağrışımlar yarattığı için önemlidir.

Acepşir Camii


Caminin ana mekânı kareye yakın dikdörtgen plânlı ve mahfil katına sahiptir. Son cemaat yeri yoktur. Giriş doğu cepheden İki kanatlı ahşap bir kapı ile sağlanmaktadır. Ahşap karkas sistemde, arası kerpiç dolgulu, üzeri çamur sıvalı bir yapıdır. Özellik arz etmeyen tavanı çıtalı ahşap olup kiremit kaplıdır. Doğu cephede üç girişte iki olmak üzere beş adet dikdörtgen formlu pencere sahiptir. Güneyde mihrap bir niş formunda bezemesizdir. Minberin doğu kenarı ahşap oyma geometrik motiflerle bezelidir. Cami temelde moloz taş ve harç duvarlarda kerpiç çatıda ahşap malzeme ve klasik kiremit kullanılmıştır. Minare balkon tarzında şerefeli ve külahı kurşunla kaplıdır. Yapıda herhangi bir süsleme yoktur. İbadete açıktır.

Kaya Camii


Yol durumuna bağlı olarak dıştan beş köşeli bir plân sergilemektedir. Çift kanatlı, demir kapıdan son cemaat yeri şeklinde kullanılan küçük bir alana girilmektedir. Bu mekândan orijinal ahşap kapıdan esas ibadet mekânına geçiş yapılmaktadır. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı harimin üzeri içten düz ahşap tavanla, dıştan kiremit kaplı kırma çatıyla örtülüdür. Girişin üzerinde ahşap mahfil katı bulunmaktadır. İçeriyi alt ve üst katta dikdörtgen formlu, demir parmaklıklı pencereler aydınlatmaktadır. Güneyde ahşap mihrap ve minber bulunmaktadır. Güneydoğu köşede küçük bir vaaz kürsüsü yer almaktadır. Kuzeybatı köşede moloz taş temel üzerine sekizgen kaideyle devam eden minare yükselmektedir. Tek şerefeli minare kurşun kaplı sivri külahla son bulmaktadır. Şerefe altı mukarnaslarla hareketlendirilmiştir. Cami moloz taş temel üzerine ahşap v kerpiç malzeme ile inşa edilmiştir. İbadete açıktır.

Saat Kulesi

Tokat il merkezinde Behzat semtinde bulunan saat kulesi Mutasarrıf Bekir Paşa ile Belediye Başkanı Enver Bey’in çabaları ile 1902 yılında yaptırılmıştır. Sultan II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yıldönümünde Anadolu’daki diğer bazı saat kuleleri ile birlikte bu saat kulesi de yapılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki mermer levha üzerinde yalnızca h.1317 (1901–1902) tarihi yazılıdır.

    Saat Kulesi kesme taştan, 33 m. yüksekliğindedir. Kare kaide üzerinde sekizgen gövdelidir. Bu gövdenin üzerindeki dışarıya doğru çıkıntılı silmelerle gövde üçe bölünmüştür. Bunun üzerinde de yine sekizgen, ancak daha dar biçimde üzeri kubbeli balkon çevresine dört yöne bakan yuvarlak saat kadranları yerleştirilmiştir.

    Kulenin girişi güney yönünde olup, aynı zamanda buraya dışarıya çıkıntılı, üzeri üçgen silme çatılı bir muvakkithane yerleştirilmiştir.